Ana sayfa/Sanal Sergi/Pinus pinea L.
Pinus pinea L.

Pinus pinea L.

Fıstık çamı

Yerel Adı

Fıstık çamı

Eser tekniği

Kâğıt üzeri suluboya

Boyutları (boy x en cm):

66.5 x 47 cm

Kısımlar ve ölçek bilgileri

[A] Genel görünüş (x1)

ASBA

Akdeniz havzasının binlerce yıllık bitki belleğinde yer alan, Anadolu’da ise yalnızca bir orman ağacı değil; yaşamla iç içe geçmiş bir kültür unsurudur. Özellikle İç Batı Anadolu’da Bergama Kozak Yaylası, “kozak çamı” adıyla da anılan fıstık çamının, halkın temel geçim kaynaklarının başında geldiği, işleme tesisleriyle bir sanayiye dönüştüğü bölgedir. Ekim- Kasım aylarında olgunlaşan iri kozalaklar, ağaçlara tırmanan ‘keyeci’ adı verilen toplayıcılar tarafından ‘keye’ denen ucu kancalı sopalarla kesilerek düşürülür, kadınlar tarafından yerden selelere toplanan kozalaklar güneşte kurutulur; ardından “kozak dövme” adı verilen yöntemle, taş zemin üzerinde dövülerek fıstıkları çıkarılır. Kabuklu taneler özenle ayıklanır, kavrulur ve kurutularak kullanıma hazır hâle getirilir. Bu emek yoğun süreç, kırsal yaşamda çoğunlukla imece usulüyle yürütülür; topluluk dayanışmasının, birlikte üretmenin ifadesidir. Günümüzde geleneksel yöntem fırınlarda ısıyla açıldıktan sonra kırıcıya aktarılarak işlenmesi hızlandırılmıştır.

Çamfıstığı, Türkiye’de özellikle Ege ve Akdeniz mutfağında ayrıcalıklı bir konumdadır. Zeytinyağlı dolmalar, irmik helvası, iç pilav, pestil ve çeşitli tatlılar, bu aromatik tohumla bambaşka bir tat ve kimlik kazanır. Fıstık yoğun protein, mineral ve vitamin içeriğiyle lezzetli ve sağlıklı bir atıştırmalıktır.

Fıstık çamının kültürel işlevi yalnızca mutfakla sınırlı değildir. Kozalakları çocuk oyunlarına, reçinesi geçmişte doğal yapıştırıcılara ve mum yapımına kaynaklık etmiştir. Özellikle Kozak Yaylası (Bergama) başta olmak üzere Aydın ve Muğla çevresi, Türkiye’de çamfıstığı üretiminin geleneksel merkezleri arasında yer alır. Fıstık çamı, Anadolu’da doğayla kurulan kadim ilişkinin bir simgesidir: kökleri toprağa, gövdesi imeceye, meyvesi sofralara uzanır.

Ressamın Anlatımıyla

Aynur Haliloğlu: “Türkiye florasını anlatmaya karar verdiğimde, nedense ilk aklıma fıstık çamı geldi. Belki de bahçelerimizde sessizce duran, gövdesiyle rüzgâra direnen o ulu ağaçları küçüklüğümden beri tanıyor olmamdan. Kapsül tohumlular arasında yerini almıştı zaten; ama mesele yalnızca bir sınıflandırma meselesi değil, bir yakınlık meselesiydi. Çünkü fıstık çamı, sadece yemekte kullanılan bir lezzet değil, kimyada, tıpta, hatta belleğimde yeri olan bir ağaçtır.

Bir dönem vardı, iki çocuğumu emziriyordum, onlara güçlü bir süt verebilmek için her gün üç yıl boyunca bu ağacın meyvesini yedim. Protein dolu, mineral dolu... Ve her gün biraz daha anladım: Bu ağaç, yalnızca toprağa değil, insana da tutunur.

Yüzlerce yıl yaşayabilir. En verimli çağını 25-30 yaşları arasında yaşar; ama ömrünün sonuna kadar da armağanlarını sunmaya devam eder. Şemsiye gibi açılan gövdesi, sırtını yasladığı toprağa karşı dimdik durur. Rüzgâr gelir, denizden, dağdan, kente kadar uzanır; ama fıstık çamı kıpırdamaz, sadece biraz daha kök salar.

Bir ağaçla arkadaş olunabilir mi? Ben oldum. Çanakkale’de buldum onu. Sağlıklıydı, 30 yaşındaydı, 20 metreye yaklaşmıştı boyu. Dallar üst üste binmiş, iğne yapraklarının arasında zaman durmuştu sanki. En çok da hoşuma giden, üç yıl boyunca taşıdığı –ve taşıyacağı– kozalaklarıydı. Hayran kaldım. Ve ona bir isim verdim: “Saygın.”

Kim bilir, belki de bu kadim Akdeniz ağacı, Tersiyer’den beri buradaydı. Belki de Anadolu onun anayurduydu, kömür yataklarında saklanan o eski fosil gibi. Belki Artvin’in Fıstıklı Köyü’ndeki ağaçlar da, söylendiği gibi bir relikti. Her ne olursa olsun, insan sevdiği bir ağacın izini sürmekten vazgeçemiyor.”

Floral decoration