
Morus rubra L.
Mor dut
Eser tekniği
Kâğıt üzeri suluboya
Boyutları (boy x en cm):
43 x 30 cm
Kısımlar ve ölçek bilgileri
[A] Genel görünüş (1x)
Ressam
Kseniia Krokhaleva
Türkiye’de doğal olarak yetişen üç türden biri olan Morus rubra (mor dut), özellikle taze tüketimde tercih edilmekle birlikte yöresel olarak şurup, reçel ve hoşaf yapımında da kullanılır. Toplam dut üretiminin yaklaşık %3’lük bir bölümünü oluşturan mor dut, sulu ve aromatik meyvesiyle öne çıkar. Üretimin %95’ini karşılayan en yaygın tür ise Morus alba (ak dut) türüdür. Özellikle Doğu ve Orta Anadolu’da yoğun olarak yetiştirilen bu tür, dut kurusu, dut pestili, köme ve cevizli sucuk gibi geleneksel ürünlerin hammaddesidir. Pestil, dut suyunun kaynatılarak koyu bir öz haline getirilmesi ve genellikle düz damlarda bez üzerine yayılıp kurutulmasıyla hazırlanır. Aynı dut özüne ipe dizilmiş cevizlerin birkaç kez batırılmasıyla hazırlanan cevizli sucuk ise kış hazırlıklarının vazgeçilmezlerinden biridir. Dut kurusu da kışın en çok tüketilen kuru meyvelerin başında gelir. Morus nigra (kara dut), üç tür arasında en yoğun aromaya sahip olandır. Koyu mor renkteki meyvesi, başta şurup olmak üzere farklı geleneksel ürünlerde değerlendirilir. Türkiye’de üretim payı %2 civarında olsa da, özellikle serinletici içecek olarak kaynatılarak hazırlanan karadut şurubu birçok bölgede yaygın olarak tüketilir; bazı yörelerde sabah kahvaltılarında ekmeğe bandırılarak yenir. Dut ağaçları yalnızca meyveleriyle değil, keresteleriyle de değerlidir. Sarımsı kahverengi öz odunu, marangozlukta kolay işlenir, kuruyunca çok fazla çalışmaz ve özellikle bağlama, kemençe gibi geleneksel müzik aletlerinin yapımında, oymacılıkta kullanılır. Ayrıca Morus alba (ak dut) türünün yaprakları, ipekböceği yetiştiriciliğinde temel besin kaynağıdır. Bu yönüyle dut, tarihsel olarak Anadolu’nun ipekçilik geleneğiyle de sıkı bir bağ kurar. İpekçiliğin yaygın olduğu bölgelerde ‘dutluk’ denilen ak dut bahçeleri ayrı bir yer tutardı, bugün bu bahçelerin çoğu kaybolmuş, başka meyve ağaçları öne çıkmıştır. Dut ağacı, Anadolu kültüründe yalnızca bir ekonomik ürün değil, aynı zamanda toplumsal belleğin taşıyıcısıdır.
Ressamın Anlatımıyla
Kseniia Krokhaleva: “Anadolu’nun bereketli topraklarında, köyün tam ortasında bir kırmızı dut ağacı yükseliyordu. Bu ağaç, köylüler için yalnızca bir bitki değil, nesillerin hayatına dokunan bir anı hazinesi, yaşamın döngüsüne tanıklık eden bir dosttu. İlk adımlarını atan çocuklar, ağacın altındaki tatlı gölgede oyun oynar, dallarından sarkan kırmızı meyveleri ellerine bulaştırarak ağız dolusu gülerdi. O meyveler, çocukların dillerini renklendirirken, ağaç sanki onların kahkahalarından güç alıyordu. Zaman geçti, o çocuklar büyüdü. Gençlik yıllarında, dostlarıyla buluşmak için bu ağacın altını seçtiler. Dut ağacının geniş dalları altında hayatlarını konuşur, sırlarını paylaşır, hayaller kurarlardı.
Köyün yaşlılarıysa, sıcak yaz günlerinde ağacın gövdesine yaslanır, yapraklarının hışırtısıyla serinlerdi. O yapraklar, sadece insanlara değil, kuşlara da yuva olurdu. Ağacın dallarında kuş cıvıltıları yankılanırken, gövdesinin çevresinde böcekler bir yandan beslenir, bir yandan toprağı işlerdi. Dut ağacı, sessiz bir koruyucu gibi, doğanın döngüsünü sabırla sürdürüyordu.
Ancak bu ağaç sadece Anadolu’daki Ayşe ve Ahmet’in hikâyelerine tanıklık etmekle kalmadı. Onun kardeşleri, dünyanın dört bir yanında farklı kültürlerin hayatlarına dokunuyordu. Rusya’nın soğuk steplerinde başka bir dut ağacı, oradaki insanların hatıralarına kök salıyordu. Belki başka bir dal altında farklı bir dilde aynı kahkahalar atılıyor, farklı ellerle aynı tatlı meyveler toplanıyordu.
Bu kırmızı dut ağacı, sadece bir bitki değildi; insanları, doğayı ve kültürleri birbirine bağlayan bir köprüydü. Zamanla, dayanıklılığıyla toprağı koruyarak bereketin sembolü oldu. Gövdesinde insanların ellerinin izlerini, yapraklarında geçmiş nesillerin nefesini taşıdı.
Bugün hâlâ, o ağacın gölgesinde oturanlar, meyvesini tadanlar ya da yapraklarının sesini dinleyenler, onun yalnızca bir ağaç olmadığını anlıyor. Kırmızı dut ağacı, doğanın bir hediyesi; dostluğun, paylaşımın ve yaşamın döngüsünün en sessiz tanığıdır.”
Teşekkürler
Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi’ne; katkı ve destekleri için Dr. Öğr. Üyesi Murat Dinçer Çekin, Ziraat Yüksek Mühendisi Merve Zengin Tınmaz, Dr. Biyolog Tuğçe Ağba Sevencan, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Teknikeri Mehmet Şirin Yalvaç, Bahçe Ziraati Teknikeri Mehmet Ali Altıokka ve Organik Tarım Teknikeri Emrah Kurtoğlu’na teşekkür ederim.