
Malus domestica (Suckow) Borkh.
Elma
Eser tekniği
Kâğıt üzeri renkli kalem
Boyutları (boy x en cm):
15 x 15 cm
Kısımlar ve ölçek bilgileri
[A] Meyve genel görünüş (x1)
Ressam
Burcu Baraner KutluğElma (Malus), Anadolu’nun hem biyolojik çeşitliliğinde hem de kültürel hafızasında özel bir yere sahip, çok yönlü bir meyve türüdür. Yaprak döken bu ağaçlar genellikle 5–10 metreye kadar boylanır; ilkbaharda beyaz ya da pembemsi çiçekler açar, yaz sonunda ise meyvelerini olgunlaştırır. Türkiye’de 600’ü aşkın yerel elma çeşidi tanımlanmıştır. Bu zenginlik, Anadolu’nun farklı iklim ve coğrafi koşullarında bin yıllar boyunca süren doğallaşma ve kültüre alma sürecinin bir sonucudur.
Elmanın kökeni, Tanrı Dağları eteklerinde doğal olarak yetişen Malus sylvestris (yaban elması) türüne kadar uzanır. Orta Asya’dan batıya doğru yayılan göç yolları boyunca Anadolu’ya ulaşan bu tür, burada Malus domestica (kültür elması) türünün atası olarak evrilmiş; yerel koşullar ve insan eliyle ıslah edilerek Amasya elması gibi kültürel değeri yüksek yerel çeşitlerin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bugün de doğada, çalılıklarda ve dere kenarlarında rastlanan yaban elmalarının ekşi, sert meyveleri hoşaf, reçel ve meyve suyu gibi ürünlerde değerlendirilir.
Evliya Çelebi, elmayı bulunduğu yerin bolluğunun ve zarafetinin bir nişanesi olarak değerlendirir. Amasya’dan şöyle bahseder: “Yedi iklim dört bucaktan gelen seyyahlar, Amasya elmasının rayihasından mest olurlar.” Bu ifadeyle, Amasya elmasının yalnızca tadıyla değil, kokusuyla da ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunu dile getirir. Elmayı misk ile, bahçeleri ise “Bağ-ı İrem” yani cennet bağlarıyla kıyaslar. Seyahatnâme’nin çeşitli bölümlerinde Tokat, Erzincan, Eğirdir gibi yerleşimlerde yetişen elmaların “kışa dayanıklı”, “sulu”, “iri ve rayihalı” oluşları övülür. Elmanın yalnızca taze tüketilen bir meyve olmadığı; sirke, pekmez ve hoşaf yapımında da kullanıldığı, halkın sofralık olduğu kadar şifâlık özelliklerini de bildiği anlaşılır.
Anadolu’da elma, yalnızca bir meyve değil, aynı zamanda güçlü bir anlatı unsurudur. Halk masallarında, türkülerde, efsanelerde karşımıza çıkar: “Elma attım nar geldi / Benim sevdiğim yar geldi” ya da Tunceli türküsü ‘elma attım yuvarlandı…’ dizelerinde olduğu gibi, bazen aşkın ve özlemin; bazen de umudun simgesidir. Yeni evlenen çiftlerin birlikte elma fidanı dikmesi, birlikteliğe ve berekete dair bir halk geleneğidir. “Elmanın yarısı sende kalsın” deyimiyle paylaşım ve dostluk vurgulanır. Elma, Eski Yunan efsanelerinden Kafkas mitolojisine kadar pek çok kültürde bilgelik, ölümsüzlük ve yasak bilgi ile ilişkilendirilmiştir. Homeros’un destanlarında geçen “altın elma” öyküsü, Afrodit’e sunulan güzellik sembolüyle bütünleşir.
Ressamın Anlatımıyla
Burcu Baraner Kutluğ: “Ben Çanakkale de doğdum ve dedemin bahçesinde harika kırmızı bir elma ağacı vardı. Tadı mayhoş diye kimse sevmezdi ama ben o elmanın tadını çok severdim ve bu ağaç benim ağacım olmuştu. Her elmayı tek tek sayar, not alırdım, yapraklarını kurutur, kitaplarımın arasına koyardım. Hem çizer, hem yerdim.”