
Myrtus communis L. subsp. communis
Mersin
Yerel Adı
Murt
Eser tekniği
Kâğıt üzeri suluboya
Boyutları (boy x en cm):
40,5 x 32,5 cm
Kısımlar ve ölçek bilgileri
[A] Çiçekli dal (x1) [B] Meyveli dal (x1) [C] Çiçek kesiti (x1,5) [D] Meyve kesiti (x1,5)
Ressam
Ayşe OranMyrtus communis (mersin), Anadolu’da halk arasında “murt”, “hambeles”, yer yer “reyhan” ya da “farink” gibi farklı yöresel adlarla anılır. Meyveleri taze olarak tüketilebildiği gibi, kurutularak kışa saklanır. Hafif buruk ve aromatik tadı sayesinde özellikle Güney Anadolu’da yoğurtla karıştırılarak ya da pekmezle birlikte doğal bir atıştırmalık olarak değerlendirilir. Bazı yörelerde ise bu meyveler geleneksel içeceklerin hazırlanmasında kullanılır. Yaprakları geçmişte hem baharat hem de doğal tütsü olarak kullanılmış; ezilerek ya da yakılarak evlerin havasını arındırdığına inanılmıştır. Hoş kokusu, yaprak yüzeyindeki minik salgı bezlerinden kaynaklanır ve halk arasında bu özelliğiyle temizlik ve ferahlıkla ilişkilendirilmiştir. Ayrıca genç sürgünlerinin esnek yapısı, onları geleneksel sepet örücülüğünde işlevsel bir malzeme hâline getirir. Deniz kıyısındaki Ege kasabalarında balık ve karides avında kullanılan sepetlerin yapımında mersin kullanılmıştır. Bitkinin halk kültüründeki yeri mutfakla sınırlı değildir. Özellikle dini bayramlarda, mezarlık ziyaretlerinde gerek Hristiyanların gerekse Müslümanların mersin dallarıı götürmesi ya da mezarlıklara mersin dikilmesi, saygı ve anma ritüellerinin önemli bir parçasıdır.Bu kullanım halk arasında sevgi ve özlemi ifade eden dizelere de yansımıştır: yaygın olarak söylenen bir Isparta türküsünde “Evlerinin önü mersin / Ah sular akar bi’danem tersin tersin…”
Hatay ilinde “hambeles” adıyla bilinen mersin yaprağı, “reyhanlama” adı verilen geleneksel bir koruyucu ritüelin temel bileşenlerden biridir. Yeni doğan bebeklerin sağlıklı büyümesi ve kötü enerjilerden korunması amacıyla reyhan, defne, ıtır, yavşan ve limon gibi bitkilerle birlikte hazırlanarak bebeğin üzerine serpilir. Bu uygulama, doğayla kurulan derin bağın ve bitkilere atfedilen koruyucu gücün bir yansımasıdır.
Ressamın Anlatımıyla
Ayşe Oran: “Sevgili Mersin, Biliyor musun; seninle ilgili bir hikâyeyi 60 yıl önce ben 7-8 yaşlarında iken bir programda radyodan dinlemiştim. M.S. 79 yılı Ekim ayının erken saatlerinde Napoli Körfezi’nde kurulu şehirler Vezüv Yanardağı'nın faaliyete geçmesiyle sarsılmaya başlamış, püsküren taş ve lav yığını dağın güney yamacına kurulu Pompei’nin üzerine amansızca yağmıştı. İnsanların kimi uyurken yatağında, kimi kaçmaya çalışırken yolda, kimi kahvaltı sofrasında bu beklenen ama beklenmedik felaketle canlarını bitirmişlerdi. Bu trajik hikâyenin seninle ilgili bölümü çok ilgimi çekmişti. Yüzyıllar sonra yapılan kazılarda bir ailenin kahvaltı sofrasında bulunan toprak kaplarda neredeyse hiç bozulmadan kalmış yiyecekler vardı ve o zamanlar yapılan tarım, ürünler ve işleniş biçimleri ile ilgili çok kıymetli bilgiler elde edilmişti.
Toprak konakların birinde ne vardı biliyor musun? Mersin reçeli! İlk defa o zaman ismini duydum ve seni çok merak ettim. Neye benzediğini, tadını, kokunu hep merak ettim. 20 yıl sonra Muğla, Dalaman'daki köy pazarında bir köylü kadının tezgahında küçücük bir bitkicik olan seninle karşılaştım. O günkü heyecanımı hatırlıyor musun? Seni aldım, özenle İstanbul'daki evimin bahçesine diktim. Mevsimler, yıllar geçti; sen büyüdün, yeni dalların oldu, narin göz alıcı çiçekler açtın, meyveler verdin. Meyvelerin biraz buruk tatlı, çok çekirdekli; kokun tarif edilemez güzellikte, keskin, derin bir orman kokusuydu ve birlikte senin reçel olma halini denedik.
Bu süreçte yüzyıllar önce o masadaki reçeli yapan kadın veya erkeğin yerine koydum kendimi. Acaba şeker yerine ne kullanmış olabilirdi? Hangi teknikle istediği sonuca varmıştı? Bunları düşündüm, uzun yıllar bunları hep tekrarladım. Yapraklarını yastıkların içine koydum, kuruttum, toz haline getirdim, kaynattım, yağ elde ettim. Sırf kokunu saklamak için.
Zaman zaman bazı zararlılar dadandı sana. Unlu bitlerden kurtulmaya çalıştığımız günleri hatırlıyor musun?
Tam 30 yıl birlikte çok şey paylaştık. Ben evimi ve bahçemi bırakmak zorunda kalana dek. En çok seni geride bıraktığına üzüldüm, biliyor musun? Acaba gelenler sana iyi bakarlar mı, severler mi diye kaygılandım. Nitekim ben gider gitmez seni kesmişler. İçim yandı, biliyor musun? Çok ağladım, kalbim çok kırıldı ama sen çok dayanıklı çıktın. Günün birinde yeni dallar çıkarmıştın, gördüm ve bir dal alıp sakladım. İyi olan şu ki İstanbul'un bazı yerlerinde bazen sana rastlıyorum, zaman varsa konuşup dertleşiyoruz, yoksa kısa bir bakışla selamlaşıyoruz.
Şimdi senin o narin zarif güzelliğine insanların dikkatini çekmek için resmetmek istedim. Beğendin mi? Aslında sen benim çizdiğimden çok daha güzelsin. Seni çok seviyorum.
Arkadaşın Ayşe
16.11.2024 – İstanbul”